Sosyal medya teknoloji dünyasının ve hayatlarımızın önemli bir parçası. Çok sevdik sosyal medyayı. Telefonu elimizden bırakamıyoruz. Haberlerden, gündemden, dünyadan böyle haberimiz oluyor. Alışveriş ediyoruz, yemek tarifleri, makyaj, moda, her türlü güncel bilgiye ulaşıyoruz. Hatta, ailemizi, arkadaşlarımızı sosyal medyadan takip ediyoruz. Biz takip ederken, herkes bizi de görsün istiyoruz.
Üstelik sosyal medyada herkes mutlu.
En şık, en güzel, makyajlı, filtreli halimizle evlerimizin en güzel köşesinde kahve içiyor, en şık restoranlarda yemek yiyor, sevdiklerimizle sosyalleştiğimizde veya seyahatlerde boy boy fotoğraflar paylaşıyor, doğum günlerimizde en güzel pastaları üflüyoruz.
Elbette insan için beğenilmek çok doğal bir istek. Sosyal medyayı bu isteğimizi gerçekleştirmek için kullanırken ideal halimizi inşa ediyoruz. Hep başarılı, hep mutlu, hep sosyal, hep şık, güzel göründüğümüz; başarısız, yetersiz, mutsuz hallerimizi saklayan bir maskeyle dolaşıyoruz. Bunu bilinçli bir şekilde yapıyoruz. Kimse başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını paylaşmadığından; başımıza olumsuz şeyler geldiğinde sıkıntılı günlerimizde sosyal medyadaki aldatıcı mutluluğu görünce “herkes ne kadar keyifli yaşıyor, bu olumsuzluklar niye sadece benim başıma geliyor?” diye düşünüyoruz.
Sosyal ağlarda inşa ettiğimiz ideal halimizle, gerçek halimiz arasındaki fark giderek açılmakta. İşte bu farkı tanımlamak için Standford Üniversitesi araştırmacıları bu duruma “Ördek Sendromu” adını vermiştir.
Suyun üzerinde yüzen ördekleri hayal edin. Kolaylıkla suyun üzerinde süzülürler. Oysa bu kolay, çabasız yüzme hali sadece suyun üzerinden görünendir. Suyun altında büyük bir çabayla hareket eden ayaklar vardır.
Sosyal medyada; insanların başarıları, keyifleri çabasız elde edilmiş gibi görünmesi ördeklerin su üzerindeki haline benzetilerek “Ördek Sendromu” olarak tanımlanmıştır.
Sosyal medya illüzyonuna kapıldığımızda suyun altında kalan kısımları hatırlayalım. Bazen her şey göründüğü gibi değildir.
Kaynak: Seçkin Özay
İlk yorum yapan olun